Yağmurlu bir gün ardından Paris









                               



















Yağmurun en çok yakıştığı şehire bakıyorum da resim yapmayı sevmemde ki nedenlerden biriydi burası, En ünlü ressamların, ellerinin dokunduğu o resimlere bakmak belki de ilk defa dokunmanın anlamıydı. Resimin ,heykelin doğu  ve batı sanat eserlerinin geçmişte kalan o sinmiş kokusunu içimde hissettiğim Mona lisa ya bu kadar yakından bakmanın, o gözlerinin derinliğinde aşkın ,hüzünün yansımasını bu kadar mı yakıştırabilirdi Leonardo. Eiffel bu kadar mı anlam bulurdu, şehrin güzelliğinde.
Bu güzelliğin içinde insanlarda intihar etme düşüncesini yaratan neydi? Demir korkuluklarla çevrilmiş bir yükseklik, ancak aşkın doruklarına ulaşmak  ve o yüceliğe bakmak olurdu gören ,hisseden, anlayan, gözlere.  Seıne nehri kıyısını açmış bir bağır gibi Notre dame'ı ancak bu kadar sarabilirdi ,uçmak üzere kanatlarını açan bir kuş gibi
Bir kerecik dolaştırayım parmaklarımı Esmeralda’nın saçlarında…
Sözlerini anımsadığım Paris. Yağmurun en çok yakıştığı, ışıklar altında sevdiğini arayan gözlerle dalıp gittiğim o gün.
Kim bilir kaç aşkın, yatağında izini bıraktırdı, kaç sevdanın yüreğinde izi kaldı.
Sokak müziklerinin arasında kol kola, el ele sarmaş dolaş birleşti dudaklar. Heykelleşmiş bedenlere gözlerin izini kazıdı unutulmamacasına ve bir sıcak kahve akşama şarap eşliğine şahit oldu.

Puzzle

2 yorum:

francesca mckennitt dedi ki...

İsterdim gerçekten Paris'i yaşamak.

Puzzle. dedi ki...

@francesca mckennitt,istemeye devam et dilerim birgün istediğin gibi sende yaşarsın.