Keşke anlatabilse insan, alıp koysa kendini hiç kimsenin olmadığı bir yere, gereksiz sorulara, ilgi gösterileri, ilgi duymuş gibi yaklaşan yüzlere inanabilse, Neden diye soranların, o cümlelerin ardında, sadece kendi nedenlerini aradığını bilmese, şu iç akardı deli bir nehir gibi. Kaç kişi hayatımıza dâhil oldu, kaç yüz, kaç ses tanıdı, bu ben, bu beden dediğimiz. Artık açılıp kapanan yaraların bile umursanmaz olduğu. O yaraların, yara bile olmadığı, hiç bir şey ifade etmediği çocukluk aşkları gibi. Ağzımızın içinde defalarca tekrar ettiğimiz o sessiz sözler gibi. İnsanlar çok şey öğretiyor hayatta, kitaplardan okuduğumuz çok şeyden... Ne garip değil mi hayat dediğimiz şeyin, aslında hayatı öğreten insanların olması. Asıl hayatımıza giren, dâhil olanlardan şu hayatı öğrendiğimiz gerçeği. Aynı hatayı bir kez daha yapmamak adına, kendi kalbimizi bir daha hiç bir inanca açmamak adına bin kere tövbe etmek. Bu sefer asla dediğimiz, olmayacak dediğimiz, içimizden sıyırıp attığımız, kimsenin bilmediği yaşamımıza rağmen ,her gün daha kendimiz olduğumuz. Uzaklıkların, daha da uzak olduğu yerler aramamız, ama yaptığımız tek şey, içimizde kendimizle konuşmak. Sizi siz yapan o duygular, bir gün sizden, kalbiniz hesap sormaya başladığında, kalbinizin sesinin bir bıçak gibi elinizi, kolunuzu, ayaklarınızı kesip attığı nedenler, niçinler, sebeplerin kararlarınızla, duygularınız arasında kaldığı o an.İnandığınız her şey anlamsızdır artık.O çok bilmiş akıl verenler, bilip bilmeden anlayıp, dinlemeden tek taraflı konuşan yüzlere baktıkça, kendinizi bir sinema salonunda seyirci olarak görürsünüz.Sırası gelenin dâhil olduğu, güzel bir filmin çok yönlü öğretici duygusallığı, dramı ,gerçekleri, hafızanızda tek tek yaşadıklarınızın tekrarı gibi, sonunu bildiğiniz bir filmidir aslında.Aynı sözler, aynı yaklaşımlar ,aynı hayatın kesitlerinden, farklı insanların yer değiştirdiği bir filim.Hayat ne filmlerden, ne okuduğumuz kitaplardan ibarettir, sadece yazarın duygusunu ortaya koyduğu yaşanmışlıktır o satırlarda yazan.. Bir başkasının yaşamışlığıyla, dile getirdiği sözlerle, kişi o kalbe sahip olamaz, sadece anlar, hisseder, duyumsar. Şu dönemlerde bakıyorum da insanlar niye buna gereksinim duyuyor?. Neden bir başkasının sözlerinin altına sığınıyor? Sanırım buda bir kişilik meselesi. Yerini bulamamak, arada kalmak olmalı. Okuduklarından başka, kendine ait bir duyguya, söze sahip olmayan bu insanların duygularını, kendi duygusu gibi kullanması kendi hissetmiş gibi dile getirmeleri yok mu işte en acısı da bu. Oysa o sözlerin birini dahi anlayarak okumuş olsalar, anlasalar dı, kişiye karşı en azından saygı duyarlardı.Ne pazar değil mi? Hafta sonuna dair tepkisel bir davranışın dile geldiği, kişinin kişiye olan duygularını harcadığı, kamufle edilmiş, bilenlerinse içinden acıyla baktığı kendi sözlerini dahi kullanamayan insanların şu acizliği.Hissetmek sağ elinizi sol göğsünüzün üzerine koyduğunuz yerde biter. Almakla sen sen olamazsın.
Puzzle
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder