Sen ağlama...





Ağzımda aynı şeyin durmadan tekrarı nakaratı gibi söylenmelerim
Uyandığım saatten bu zamana hiç durmadan tekrarladığım beynimi kemiren kurtçukların gezintisi gibi.
İnsan kendine kızar mı, hesap keser mi?
Eğer ki hesabımı kesecek olsam bir an önce hükmümü kendi ellerimle keserdim
Öyle bir keserdim ki hiç düşünmeden ipimi çekecek elime bile bakmadan.
Aynaya bakıp saatlerce tanımadık bir yüze bakar gibi yabancısı olduğum şu ben
Tek yapabildiğin ağlamak diyorum
Tek yapabildiğin başını dahi dayayacak bir omuz bile bulamadan ağlamak
Bak diyorum elimi kanatırcasına sıkarak,bak….
Bak kendine…
Şu hayatta yüreğini açacak kendinden başka bir yürek dahi yok.
Kendinden başka başını dayaya bilecek bir omuz
Annem olsaydı hiç utanmadan sarılıp ağlardım
Yâda babam.
Bu yüzden annesi, babası olmayanlar bu duyguyu daha iyi bilir.
Yokluğunda olması için neler vermezdim dendiğini
Olsalardı belki kaçıp, kaçıp kendime sığınmazdım.
Susmazdım belki
Şu başımı gövdemle birlikte kapatmazdım sessizliğin ortasına
Ne garip değimli insanın ömrü boyunca taşıdığı şu ah kafamız dediğimiz şey.
Ah kafam…
İki göz, bir ağız ve burundan ibaret kaşların altına sığınmış gizem.
Oturup sizlere anatomi dersi verecek değilim merak etmeyin.
Sadece Allahın yarattığı bu yüzün bedenimde taşıdığım bazen karanlık bazen Aydınlık bir oda gibi düşünüyorum.
İçinde kapalı bir sandığın olduğu şu aklımız gibi.
Her şeyi alıp, alıp içine attığımız unutmak yâda unutmamak adına gizlediğimiz tek gerçeğin olduğu akıl sandığı
Bazen yüreğimizin sesine kulak kesilip ne var ne yok ortaya döktüğümüz
Hıııhhhh….
Ne çok sandıklarımız varmış meğerse
Ne çok acılarımız
Unutamadığımız ne çok anılarımız
Gülüşlerimizin sığınışlığı çocukluk dönemlerimiz
Masumluğun kol gezdiği sevinçlerimiz
Gençliğimiz
Büyümüşlüğümüz
Koca bir yaşamın al işte bu senin bu sensin dediği gerçekliğimiz yüzümüz
Astarı yok ki söküp atalım
Astarı yok ki yeni bir ifade şekil katalım
Geçmişi gelecekten tutup ayıralım
Yâda…
Hiç yaşanmamış gibi unutalım.
Olmuyor değimli
Olmuyor…
Tek yapabildiğimiz gülmek ve ağlamak denilen o hissin akışına bırakıyoruz kendimizi.
Allahtan medet umar gibi açıyoruz yüreğimizi
Konuşuyoruz
Siz hiç konuştunuz mu bilmem, ben konuşurum.
Bazen o beni dinler
Bezende ben onu
Bazen tutar yüreğimi veririm eline
Bazen tutamaz  savururum
Nedenler
Niçinler
Bezende sıkı, sıkı tutan bir el ile yapışır boynuna
İsteklerim istediklerim derim
Ne kadar doyumsuzuz değil mi?
Tek istediğimiz sadece biraz huzur, biraz mutluluk adına
Tek istediğimiz
Kendimiz içindir her şey.
Ya bizden başkası…
Ya bizden başka var olan her şey
Taşın bile sudan hakkı olduğu
Suyun bile topraktan, kuştan, insandan
Ne çok konuştum değimli
Bazen ağzımın ayarını kaçırıyorum
Pardon…
Maksadım ne size akıl hocalığı yapmak nede bilmişlik
Kimim ki şu yaratın yarattığı zerre insandan başka
Zerre…
İşte şu hayatta zerre kadarız değimiz ufacık bir şeyim.
Ama ağzımızdan çıkanın, boyumuzu aşan yükleri taşımakla kaldığımız zerre.
En yüksekten bile baktığımız zaman kendimizi zerre kadar gördüğümüz
O yüzden nerde olduğumuz değil
Nerede olduğumuzu bilmek değimli dir.
Hatasız değilim
Elbette hatalarım, kırdıklarım bilmeden istemeden acıttıklarım oldu
Elbette yanılgılarım inanışlarım kızgınlıklarım oldu
İtirazlarım
Kabullerim
Reddettiklerim
Sevdiklerim, sevemediklerim oldu
İnsandım.
Sizin gibi..
Herkes gibi…
Bir özür borcum var
Birde açıklama borcumdu
İnsan canından çok sevdiği bir insanı bilerek acıtır mı, kırar mı?
Özür dilerim…

Puzzle

Hiç yorum yok: